Mimaride su ögesi kullanımı
Yeni doğan canlıyı anne karnındaki kirden arındıran, ardından onun yaşamını devam ettirebilmesi için gerekli besinleri üretmesine kaynak olan, son olarak yaşamını tamamlayan canlıyı arındırıp onu ebedi hayatına hazırlayan su, hayatımızın her alanında önemli bir role sahiptir.

Geçtiğimiz yaz Akyaka’da sıcaktan kendimi Azmak nehri sularına atmıştım, ayaklarımın donmasına rağmen büyük bir huzur kaplamıştı içimi, Azmak nehri içinde yürürken. Hemen ileride bir restoran’da, Azmak nehri üzerinde kurulmuş bir salıncakta sallanmıştım. İnsan başka ne ister ki diye düşünmüştüm o an. Beni bu kadar mutlu eden şey sadece salıncak değildi elbette. Beni bu kadar mutlu eden şey su ile bu kadar iç içe vakit geçirmemdi. İnsanı hayatta ilk ağırlayan ve son veda eden dost su olduğundan mıdır nedir, ona çok değer veriyorum. O an düşüncelerimden tamamen emin oldum ve kendi kendime bir kez daha söz verdim, ileride tasarlayıp yaptırmak istediğim evimde su ögesini kullanacağıma dair. ( tabi sürdürülebilirlik kriterlerine sadık kalarak)

Şimdi gelelim asıl konumuza. İnsan hayatının her evresinde önemli bir role sahip olan su, tabi ki mimariyi şekillendirmek anlamında da kritik bir rol oynamıştır. Bizim tatsız, tuzsuz, renksiz olarak bildiğimiz su insanın damarlarına hayat pompalamakla kalmamış, yapıların mimarisine renk, doku ve kimlik kazandırmıştır.

İnsanların yerleşik hayata geçmeleri tarımın bir sonucu olmuştur ancak tarımın oluşmasına vesile olan kaynak su olmuştur. Ardından gelen medeniyetler yine yaşam alanlarını suya yakın bölgelerde kurmuşlardır çünkü su hayatın devam etmesi için gereken besinleri yetiştirmelerine olanak sağlamış, dini ritüellerine yardımcı olmuş ve mimarilerine katkılar sağlamıştır. İlk medeniyetlerin su etrafında şekillenmeye başlamaları bir tesadüf değildir. Su ögesi Antik Yunan ve Roma’yı da etkilemiştir, bu etkiler Bizans dönemine hatta Osmanlı dönemine kadar kendisini hissettirmiştir. Aynı etki günümüzde de devam etmektedir.

Su’yu mimari’de önemli kılan ise öncelikle fiziksel özellikleridir. Herhangi bir renge sahip olmayan su, ışıkları yansıtma özelliğine sahiptir. Yapıların gölgelerini de yansıtır ve değişik ambiyanslar oluşmasına olanak sağlar. Dokusunu ise herhangi bir rüzgar kolaylıkla şekillendirebilir. Bu özelliği ile su, mimari için eşi benzeri bulunmaz bir materyaldir. Su ayrıca mekanları tanımlayıcı özelliğe sahiptir. İnsanların psikolojisi üzerinde bıraktığı pozitif etki nedeniyle de mekanlar içerisinde kullanılması önerilen bir öğedir. Ayrıca su, bulunduğu alanların sıcaklık ve nem oranını dengelediği için birçok sıcak iklimi olan bölgelerde, avlularda kullanılmıştır.

Bütün bunlara ek olarak ortak alanlarda tarihten günümüze gelene kadar gelen süreçlerde havuzlar, çeşmeler görüyoruz. Bu çeşme ve havuzların insanların bir araya gelmesini sağlamak gibi önemli bir işlevi vardır. Sosyal mekanlardaki ve açık alanlardaki bu ögeler sadece mekan tanımlamakla kalmazlar, insanlara sosyalleşmeleri için bir alan ve olanak sağlarlar çünkü insanlar su ögesinin yakınında vakit geçirmeyi çok severler.

Sanırım bu nedenle masum bir Ankaralı olarak ne zaman denizi bulunan bir kente gitsem, sürekli deniz yakınında bir yerlerde vakit geçirmek istiyorum. Doğumumuzdan ölümümüze kadar bize eşlik eden su, hayatımızın her alanında bizim için değerlidir. Bardağınızın dibinde kalan suyu dökerken, musluğunuz damlatırken bir kez daha düşünün suyun kıymetini derim ben. İnsana,hayata ve mimariye bu kadar katkısı olan bir değeri boşa akıtmaya değer mi ??? Ona sizce de bir şeyler borçlu değil miyiz? Özellikle bize sunduğu bu güzelliklerden sonra…
Bu yazımı beğendiyseniz, bu yazımı da okumak isteyebilirsiniz. Geleneksel kuşevleri
***İçerik yazara aittir.
mimaride su ögesi kullanımı, mimari ve su, mimaride su öğesi, mimaride su kullanımı